Kur'an-i Kerime Göre Oruç Hangi Ayda Tutulur?
Soru : Ramazanın kelime anlamı ise ''İslamiyetten önce Araplarda Temmuz/ Ağustos aylarına tekabül eden Ay, İslami ayların dokuzuncusu Ar ramaḍ (kuru sıcak) Aynı kökten İbranice remets (kor, sıcak kül)'' bu durumda sadece yaz, yani sıcak Ay olan Ağustosta oruç tutulması gerekmez mi? Diğer Sorularım ;kuranda orucun 30 gün olduğu yazıyor mu oruç 3 gün müdür?,kuranda oruç tutmayı emreden ayetler,neden 30 gün oruç tutulur?,oruç ayetleri ve hadisleri?,kuranda oruç saatleri,kuranı kerimde ramazan orucu kaç gündür gibi sorulara cevap verirseniz sevenirim!.
Kur'ana Göre Oruç Hangi Ayda Tutulur? |
Ramazan Ay’ı, oruç tutmanın farz olduğu hicrî yılın dokuzuncu ayıdır.
"Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır."
"O sayılı günler, ramazan ayıdır. O ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim Ramazan ayının hilalini görürse, o gün oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tazim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir." (Bakara, 2/184-185)
Bu ayetlerde de görüldüğü gibi, Ramazan ayında oruç tutulması farz kılınmıştır.
Hicri takvim, ayın hilâl şeklinde göründüğü ilk geceyi aybaşı olarak kabul eder. Ayın tekrar görünüşüne kadar geçen süreyi bir ay; on iki ay da bir yıl sayılır.
Bu takvime göre ayın dünya çevresindeki dönüşü yirmi dokuz buçuk gün olarak kabul edilir. Bu sebeple bir ay 29, bir ay da 30 gün olarak kabul edilir. Böylece miladi takvimde bir yıl 365 gün, Kameri’de de 354 gün olarak hesaplanır.
Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul edilen, büyük bir coşku ve heyecanla karşılanan ramazanın başlıca özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Kuran-ı Kerîm bu ayda indirilmeye başlanmış olup ayet ve hadislerde bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen (Kadr 97/3; Nesâî, Sıyâm, 5) Kadir gecesi de bu ayın içindedir.
Bir ayette Kuran’ın ramazan ayında, bir başka ayette mübarek bir gecede, bir diğerinde Kadir gecesinde inmeye başladığı haber verilmektedir. (Bakara 2/185; ed-Duhân 44/ 1-3; el-Kadr 97/1)
Kadir gecesi ramazan içinde mübarek bir gece olduğundan ayetler arasında bir çelişki yoktur.
2. İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulur. (Bakara 2/183-185; Buhârî, Savm, 1; Müslim, İmân, 8)
3. Hz. Peygamber’in inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını bildirdiği ve kendisi de bizzat kılarak ümmeti için sünnet olduğunu gösterdiği teravih namazı bu aya mahsus ibadetlerdendir. ((Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1, 2; Müslim, Müsâfirîn, 173-178))
4. Malî bir ibadet olan fitrenin (fıtır sadakası) bu ayın sonunda ve bayramdan önce ödenmesi gerekir. Bu ayda yapılan diğer yardımların da öteki aylara göre daha sevap ve faziletli olduğuna dair hadisler vardır. (Buhârî, “Śavm”, 7; Müslim, Fezail, 50; Tirmizî, Zekât, 28)
Bu sebeple, ramazanda ödenmesi gerekli olmamakla birlikte müslümanlar zekâtlarını bu ayda ödemeyi âdet haline getirmişlerdir.
5. Bu ayın sonunda itikâfa girmek sünnettir. Kaynaklar Resûl-i Ekrem’in ramazanın son on gününde itikâfa girdiğini ve bu âdetini vefatına kadar devam ettirdiğini, onun ardından hanımlarının da itikâfa girdiğini haber vermektedir. (Buhârî, İtikâf, 1; Müslim, İtikâf, 5)
6. Bazı hadislerde;
- Bu ayda umre yapanın hac sevabı alacağı (Buhârî, Umre, 4; Müslim, Hac, 221-222),
- Diğer ibadet ve amellere de öteki aylara göre daha çok mükâfat verileceği (Müsned, I, 224, 338-339; II, 75, 131)
bildirilmiştir.
7. Kuran ayı denilen ramazan ayında çokça Kuran okuyup tefekkür etmek müstehap kabul edilmiştir.
Hz. Peygamber’in Cebrâil ile karşılıklı Kur’an okumasına dayanan mukabele uygulaması da bu aya mahsus geleneklerdendir.
Özetle söylemek gerekirse: Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, orucu kameri aylardan olan Ramazan ayında farzdır ve bu ay miladi yıla göre her yıl on gün önce gelir.
Bu uygulama Peygamber Efendimizin hayatı boyunca böyle yapılmış, onun ashabı başta olmak üzere bütün ümmet de bu güne kadar böyle uygulamıştır.
"Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır."
"O sayılı günler, ramazan ayıdır. O ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim Ramazan ayının hilalini görürse, o gün oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tazim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir." (Bakara, 2/184-185)
Bu ayetlerde de görüldüğü gibi, Ramazan ayında oruç tutulması farz kılınmıştır.
Hicri takvim, ayın hilâl şeklinde göründüğü ilk geceyi aybaşı olarak kabul eder. Ayın tekrar görünüşüne kadar geçen süreyi bir ay; on iki ay da bir yıl sayılır.
Bu takvime göre ayın dünya çevresindeki dönüşü yirmi dokuz buçuk gün olarak kabul edilir. Bu sebeple bir ay 29, bir ay da 30 gün olarak kabul edilir. Böylece miladi takvimde bir yıl 365 gün, Kameri’de de 354 gün olarak hesaplanır.
Bu yüzden hicri aylar miladi aylardan her yıl on bir gün önce gelir. Bu durum, hicri ayların mevsimlere denk düşmesine sebep olur. Bu yüzdendir ki, hicri takvimin bir ayı olan Ramazan, bazen kış, bazen de yaz mevsimlerine veya diğer mevsimlere rast gelerek, yılın bütün mevsimlerini, haftalarını, aylarını ve günlerini dolaşır. 36 yıl oruç tutan biri de yılın her ay ve günlerinde oruç tutmuş olur.
Hicri takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1. günüdür. Muharrem ayını, Safer, Rebiyülevvel, Rebiyülâhır, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları takip eder.
Demek ki, Ramazan kelimesinin manası ne olursa olsun, bu Ay, oruç tutmanın olduğu bir Ay’dır ve kameri yılın dokuzuncu Ay’ı olup, miladi yıla göre her yıl on gün önce gelir.
Sözlükte “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalın ayak yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad mastarından veya “güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” manasındaki ramdâ kelimesinden türeyen ramazan kamerî/hicri yılın şabandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır.
“Yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamındaki ramadî kelimesinden ya da “kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki yalçın taş arasına koyup dövmek” anlamındaki ramd mastarından türediği de ileri sürülmüştür.
Bu ayın İslâm’dan önce Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “deymur” veya “zeymur” diye adlandırılıp senenin bu ayla başlatıldığı, Arab-ı âribe döneminde de “nâtık” veya “nâfik” ismiyle anıldığı, ramazan isminin ise hicrî takvimde yer alan diğer ay isimleriyle birlikte Arab-ı müsta‘ribe devrinde kullanılmaya başlandığı, İslâmiyet’in ortaya çıktığı dönemde de Araplar’ın bu isimleri kullanmakta olduğu nakledilir.
Bazı kaynaklarda, bu isimlerin milâdî V. yüzyılın başlarında Hz. Peygamber’in beşinci dedesi Kilâb b. Mürre tarafından belirlendiği kaydedilmektedir.Kaynaklarda bu aya ramazan adının niçin verildiği hakkında farklı açıklamalar yer alır.
Bir yoruma göre, ayların isimleri değiştirilirken, bu ay rastladığı mevsim gereği çok sıcak ve yakıcı bir özelliğe sahip olduğu için bu adla anılmıştır. Kamerî takvimde yer alan “cumâdâ” ve “rebî” gibi ay adlarının da belirli mevsimlere ve hava şartlarına işaret etmesi bu açıklamayı destekler niteliktedir.
Kamerî aylar belirli mevsimlerde sabit olmayıp farklı mevsimleri dolaştığı için bu izahı benimseyen bilginler, Araplar’ın kamerî ayların eski adlarını değiştirirken her aya tesadüf ettiği zamanın özelliğine göre isim verdiklerini, ramazan isminin konulmasının da şiddetli sıcaklığın hüküm sürdüğü bir mevsime denk geldiğini belirtir.Buna göre, bu aya Ramazan adının verilirken, her yıl aynı mevsime denk gelmesi anlamında değildir. Aksine, eski adların yerine yeni isimler konulurken bu ayların rastladığı dönemler dikkate alınmıştır. Yoksa her yıl aynı mevsimde orucun tutulacağı anlamına gelmez.
Diğer bir yoruma göre, Ramazan kelimesinin kök anlamıyla ilgili olarak oruç tutulan bu ayda;
- Açlık ve susuzluğun etkisiyle insanın içinin yandığı,
- Orucun hararetiyle günahların yakıldığı,
- Güz yağmurlarının yeryüzünü yıkadığı gibi ramazan orucunun da müminleri günahlardan yıkayıp temizlediği için aya bu ismin verildiği şeklindedir.
Her ne kadar bu isimler İslam’dan önce verilmişse de, Ramazan isminin manasının orucun gerçekleştirdiği manaya uygun olması açısından dikkate değer bir yorumdur.
Allah hakimdir, hikmeti sonsuzdur. Bu hikmetinin gereği olarak Oruç tutulması farz olan zamanın Ramazan Ay’ı olduğu konusunda bütün şüpheleri yok etmek için ayette “Ramazan Ayında” diyerek hem isim hem ay olarak açıkça ifade buyurmuştur.
Kim bilir, bunun bir hikmeti de, soruda geçen şüphelerden, vesveselerden ve benzer dedikodulardan bizi korumaktır.
Nitekim, Kuran-ı Kerîm’de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegâne ay ramazan ayıdır. Orucun farz kılındığını bildiren ayetlerin hemen ardından ramazanın insanlara doğru yolu gösteren ve hakkı batıldan ayıran Kur’an’ın indirildiği ay olduğu belirtilir ve bu aya ulaşanların oruç tutması emredilir. (Bakara 2/185)
Ayrıca hadis kaynaklarında da Hz. Peygamber (asm) Efendimizden nakledilen, ramazan ayının fazileti, başlangıcının ve sonunun nasıl tespit edileceği, süresi ve bu aya mahsus ibadetlerle ilgili çok sayıda rivayet yer almaktadır. (Wensinck, el-Mucem, “rmđ” md.)
Resul-i Ekrem (asm);
- “Mübarek bir ay” olarak nitelendirdiği ramazan ayı girdiğinde cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığını ve şeytanların bağlandığını (Buhârî, Savm, 5; Müslim, Sıyâm”, 1, 2),
- inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını (Buhârî, Savm, 6; Müslim, Müsâfirîn, 175)
haber vermektedir.
Nitekim rivayetler ramazan geldiğinde Resûlullah’ın;
- Manevi yaşantısında fark edilecek derecede bir değişiklik meydana geldiğini,
- Bu ayda Cebrail ile buluşup karşılıklı Kuran okuduklarını,
özellikle bu günlerde onun cömertliğinin doruk noktasına ulaştığını (Buhârî, Savm, 7; Müslim, Fezail, 50), ramazan ayının son on günü girdiğinde onun geceleri ihya edip ev halkını uyandırdığını ve kendisini tamamen ibadete hasrederek eşleriyle ilişkisini kestiğini (Buhârî, Leyletü’l-Kadr, 5; Müslim, İtikâf, 7, 8) bildirmektedir.
Hicri takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1. günüdür. Muharrem ayını, Safer, Rebiyülevvel, Rebiyülâhır, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları takip eder.
Demek ki, Ramazan kelimesinin manası ne olursa olsun, bu Ay, oruç tutmanın olduğu bir Ay’dır ve kameri yılın dokuzuncu Ay’ı olup, miladi yıla göre her yıl on gün önce gelir.
Sözlükte “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalın ayak yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad mastarından veya “güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” manasındaki ramdâ kelimesinden türeyen ramazan kamerî/hicri yılın şabandan sonra, şevvalden önce gelen dokuzuncu ayının adıdır.
“Yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamındaki ramadî kelimesinden ya da “kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki yalçın taş arasına koyup dövmek” anlamındaki ramd mastarından türediği de ileri sürülmüştür.
Bu ayın İslâm’dan önce Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “deymur” veya “zeymur” diye adlandırılıp senenin bu ayla başlatıldığı, Arab-ı âribe döneminde de “nâtık” veya “nâfik” ismiyle anıldığı, ramazan isminin ise hicrî takvimde yer alan diğer ay isimleriyle birlikte Arab-ı müsta‘ribe devrinde kullanılmaya başlandığı, İslâmiyet’in ortaya çıktığı dönemde de Araplar’ın bu isimleri kullanmakta olduğu nakledilir.
Bazı kaynaklarda, bu isimlerin milâdî V. yüzyılın başlarında Hz. Peygamber’in beşinci dedesi Kilâb b. Mürre tarafından belirlendiği kaydedilmektedir.Kaynaklarda bu aya ramazan adının niçin verildiği hakkında farklı açıklamalar yer alır.
Bir yoruma göre, ayların isimleri değiştirilirken, bu ay rastladığı mevsim gereği çok sıcak ve yakıcı bir özelliğe sahip olduğu için bu adla anılmıştır. Kamerî takvimde yer alan “cumâdâ” ve “rebî” gibi ay adlarının da belirli mevsimlere ve hava şartlarına işaret etmesi bu açıklamayı destekler niteliktedir.
Kamerî aylar belirli mevsimlerde sabit olmayıp farklı mevsimleri dolaştığı için bu izahı benimseyen bilginler, Araplar’ın kamerî ayların eski adlarını değiştirirken her aya tesadüf ettiği zamanın özelliğine göre isim verdiklerini, ramazan isminin konulmasının da şiddetli sıcaklığın hüküm sürdüğü bir mevsime denk geldiğini belirtir.Buna göre, bu aya Ramazan adının verilirken, her yıl aynı mevsime denk gelmesi anlamında değildir. Aksine, eski adların yerine yeni isimler konulurken bu ayların rastladığı dönemler dikkate alınmıştır. Yoksa her yıl aynı mevsimde orucun tutulacağı anlamına gelmez.
Diğer bir yoruma göre, Ramazan kelimesinin kök anlamıyla ilgili olarak oruç tutulan bu ayda;
- Açlık ve susuzluğun etkisiyle insanın içinin yandığı,
- Orucun hararetiyle günahların yakıldığı,
- Güz yağmurlarının yeryüzünü yıkadığı gibi ramazan orucunun da müminleri günahlardan yıkayıp temizlediği için aya bu ismin verildiği şeklindedir.
Her ne kadar bu isimler İslam’dan önce verilmişse de, Ramazan isminin manasının orucun gerçekleştirdiği manaya uygun olması açısından dikkate değer bir yorumdur.
Allah hakimdir, hikmeti sonsuzdur. Bu hikmetinin gereği olarak Oruç tutulması farz olan zamanın Ramazan Ay’ı olduğu konusunda bütün şüpheleri yok etmek için ayette “Ramazan Ayında” diyerek hem isim hem ay olarak açıkça ifade buyurmuştur.
Kim bilir, bunun bir hikmeti de, soruda geçen şüphelerden, vesveselerden ve benzer dedikodulardan bizi korumaktır.
Nitekim, Kuran-ı Kerîm’de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegâne ay ramazan ayıdır. Orucun farz kılındığını bildiren ayetlerin hemen ardından ramazanın insanlara doğru yolu gösteren ve hakkı batıldan ayıran Kur’an’ın indirildiği ay olduğu belirtilir ve bu aya ulaşanların oruç tutması emredilir. (Bakara 2/185)
Ayrıca hadis kaynaklarında da Hz. Peygamber (asm) Efendimizden nakledilen, ramazan ayının fazileti, başlangıcının ve sonunun nasıl tespit edileceği, süresi ve bu aya mahsus ibadetlerle ilgili çok sayıda rivayet yer almaktadır. (Wensinck, el-Mucem, “rmđ” md.)
Resul-i Ekrem (asm);
- “Mübarek bir ay” olarak nitelendirdiği ramazan ayı girdiğinde cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığını ve şeytanların bağlandığını (Buhârî, Savm, 5; Müslim, Sıyâm”, 1, 2),
- inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını (Buhârî, Savm, 6; Müslim, Müsâfirîn, 175)
haber vermektedir.
Nitekim rivayetler ramazan geldiğinde Resûlullah’ın;
- Manevi yaşantısında fark edilecek derecede bir değişiklik meydana geldiğini,
- Bu ayda Cebrail ile buluşup karşılıklı Kuran okuduklarını,
özellikle bu günlerde onun cömertliğinin doruk noktasına ulaştığını (Buhârî, Savm, 7; Müslim, Fezail, 50), ramazan ayının son on günü girdiğinde onun geceleri ihya edip ev halkını uyandırdığını ve kendisini tamamen ibadete hasrederek eşleriyle ilişkisini kestiğini (Buhârî, Leyletü’l-Kadr, 5; Müslim, İtikâf, 7, 8) bildirmektedir.
Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul edilen, büyük bir coşku ve heyecanla karşılanan ramazanın başlıca özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Kuran-ı Kerîm bu ayda indirilmeye başlanmış olup ayet ve hadislerde bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen (Kadr 97/3; Nesâî, Sıyâm, 5) Kadir gecesi de bu ayın içindedir.
Bir ayette Kuran’ın ramazan ayında, bir başka ayette mübarek bir gecede, bir diğerinde Kadir gecesinde inmeye başladığı haber verilmektedir. (Bakara 2/185; ed-Duhân 44/ 1-3; el-Kadr 97/1)
Kadir gecesi ramazan içinde mübarek bir gece olduğundan ayetler arasında bir çelişki yoktur.
2. İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulur. (Bakara 2/183-185; Buhârî, Savm, 1; Müslim, İmân, 8)
3. Hz. Peygamber’in inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını bildirdiği ve kendisi de bizzat kılarak ümmeti için sünnet olduğunu gösterdiği teravih namazı bu aya mahsus ibadetlerdendir. ((Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1, 2; Müslim, Müsâfirîn, 173-178))
4. Malî bir ibadet olan fitrenin (fıtır sadakası) bu ayın sonunda ve bayramdan önce ödenmesi gerekir. Bu ayda yapılan diğer yardımların da öteki aylara göre daha sevap ve faziletli olduğuna dair hadisler vardır. (Buhârî, “Śavm”, 7; Müslim, Fezail, 50; Tirmizî, Zekât, 28)
Bu sebeple, ramazanda ödenmesi gerekli olmamakla birlikte müslümanlar zekâtlarını bu ayda ödemeyi âdet haline getirmişlerdir.
5. Bu ayın sonunda itikâfa girmek sünnettir. Kaynaklar Resûl-i Ekrem’in ramazanın son on gününde itikâfa girdiğini ve bu âdetini vefatına kadar devam ettirdiğini, onun ardından hanımlarının da itikâfa girdiğini haber vermektedir. (Buhârî, İtikâf, 1; Müslim, İtikâf, 5)
6. Bazı hadislerde;
- Bu ayda umre yapanın hac sevabı alacağı (Buhârî, Umre, 4; Müslim, Hac, 221-222),
- Diğer ibadet ve amellere de öteki aylara göre daha çok mükâfat verileceği (Müsned, I, 224, 338-339; II, 75, 131)
bildirilmiştir.
7. Kuran ayı denilen ramazan ayında çokça Kuran okuyup tefekkür etmek müstehap kabul edilmiştir.
Hz. Peygamber’in Cebrâil ile karşılıklı Kur’an okumasına dayanan mukabele uygulaması da bu aya mahsus geleneklerdendir.
Özetle söylemek gerekirse: Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, orucu kameri aylardan olan Ramazan ayında farzdır ve bu ay miladi yıla göre her yıl on gün önce gelir.
Bu uygulama Peygamber Efendimizin hayatı boyunca böyle yapılmış, onun ashabı başta olmak üzere bütün ümmet de bu güne kadar böyle uygulamıştır.
Post a Comment