Münafık Kimlere Denir-Münafık Kişinin Özellikleri Nelerdir?
Münafıklık-Münafık Kime Denir? |
Münafık: İçinden gerçek anlamda iman etmemiş olup, dışından Müslüman görünen kimse, aslî mânâsını değiştirmeden dilimize geçmiş olan münafık kelimesi İslâm toplumu içinde çeşitli sebeplerden dolayı ve menfaati icabı kendini Müslüman göstererek Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere düşmanlığını gizleyen kimsedir (Bakara, 2/8; Âli İmrân, 3/167; Mâide, 5/41)Müslüman olmadığı halde, müslümanları aldatmak için müslüman görünen kimselere münafık denir.
Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, onda münafıklık alametleri var denir. Mesela yalan söylemek münafıklık alametidir. Bir kimse, yalan söylese münafık olmaz. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.) [Buhari]
Münafığın tanımı hakkında Kur’ân’da şu açıklamaları buluruz:
Münafığın tanımı hakkında Kur’ân’da şu açıklamaları buluruz:
“İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ derler. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve mü’minleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır. Onlara ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridirler; lâkin anlamazlar. Onlara ‘İnsanlar iman ettiği gibi siz de iman edin’ denildiği vakit ‘Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz?’ derler.
Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler. (Bu münafıklar) mü’minlerle karşılaştıkları vakit ‘(Biz de) iman ettik’ derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise: ‘Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (mü’minlerle) sadece alay ediyoruz’ derler.
Gerçekte, Allah onlarla istihza yani alay eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir. Onların yani münafıkların durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misâlidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; artık hiçbir şeyi görmezler. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler. Yahut onların durumu, gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir.
O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.”
Bu âyetlerin genişçe tefsirini yapan Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre münafıklar:
1-Allah’ı kandırmak gibi imkânsız bir işe kalkıştıkları için ahmaktırlar.
2-Çıkarlarını düşünme çabasıyla kendilerine zarar verdikleri için sefih ve akılsızdırlar.
3-Faydayı zarardan ayırt edemedikleri için cahildirler.
4-Tıynetleri pis, sıhhatlerinin madeni hasta, hayat kaynakları ölmüş rezil kimselerdir.
5-Şifa talebiyle hastalıklarını artırdıkları için aşağılıktırlar; sürünmeye mahkûmdurlar.
6-Elemden başka bir şey vermeyen bir kuvvetli azap ile tehdit edilmişlerdir.
7-İnanmadıkları halde “inandık” dedikleri için, insanlığın en aşağılık sıfatı olarak yalancıdırlar.
Fasıklık ise Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre, haktan yüz çevirmek, haktan ayrılmak, günahta haddini aşmak, dünya hayatı ve mutluluğu için mukaddesat dâhil her şeyi feda etmektir. Fasıklığın kaynağı, akıl, gazap ve şehvet denilen üç kuvveti ifrat veya tefrit içinde kullanmaktır. Yani bu üç kuvveti abartarak kullananlar, fıska düşerler, büyük günah işlemiş olurlar.Başka bir ifadeyle, büyük günahı açıktan işleyen, işlediği günahtan sıkılmayan, mahcup olmayan, günahlarıyla övünen ve zulüm yapmaktan lezzet alan kimselere de fâsık denmiştir.
Çevremizde bulunan ve îmânsız olmayan, îmânda bizi aldatmayan ve açıktan büyük günah işlemeyen Müslümanları, her ne kadar amelsiz ve günahkâr da olsalar münâfık veya fâsık diye nitelememiz, onları dışlamamız, onları kınamamız, onları yargılamamız, onları sınıflandırmamız, onları kodlamamız doğru olmaz. Doğru olan, onlar için dua etmemizdir. Doğru olan, onlar için de, kendimiz için de Rabb-i Rahîm’den tevfîk ve hidayetini eksik etmemesini dilememizdir. Doğru olan, onların bilhassa bunlar yakınlarımız ise bağışlanmaları için Cenab-ı Hakka niyaz etmemizdir.
Unutmayalım; büyük günah işleyen dinden ve imandan çıkmış olmaz. Çünkü insandaki nefis, şeytanı her vakit dinler. Öyleyse fâsık, nefsine ve şeytanına aldanmış kişidir; fakat dinsiz ve imansız kişi değildir.
Dinsiz ve imansız, ya kâfirdir, ya münafıktır. İmansızlığını gizlemiyorsa, kâfirdir; gizliyorsa münafıktır. Fakat gizleyen kimsenin gerçek hâlini de biz ancak Allah’a havale ederiz. İnandığını söyleyen kimseyi münafıklıkla itham edemeyiz.Birine mal, söz veya sır emanet edilse, o kimse de bu söz veya sırrı başkalarına söylese, yahut emanet edilen mala zarar verse, çalsa, yani hıyanet etse, bu işler münafıklık olur. (Berika)Münafığın alametlerini bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.”
Bu âyetlerin genişçe tefsirini yapan Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre münafıklar:
1-Allah’ı kandırmak gibi imkânsız bir işe kalkıştıkları için ahmaktırlar.
2-Çıkarlarını düşünme çabasıyla kendilerine zarar verdikleri için sefih ve akılsızdırlar.
3-Faydayı zarardan ayırt edemedikleri için cahildirler.
4-Tıynetleri pis, sıhhatlerinin madeni hasta, hayat kaynakları ölmüş rezil kimselerdir.
5-Şifa talebiyle hastalıklarını artırdıkları için aşağılıktırlar; sürünmeye mahkûmdurlar.
6-Elemden başka bir şey vermeyen bir kuvvetli azap ile tehdit edilmişlerdir.
7-İnanmadıkları halde “inandık” dedikleri için, insanlığın en aşağılık sıfatı olarak yalancıdırlar.
Fasıklık ise Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre, haktan yüz çevirmek, haktan ayrılmak, günahta haddini aşmak, dünya hayatı ve mutluluğu için mukaddesat dâhil her şeyi feda etmektir. Fasıklığın kaynağı, akıl, gazap ve şehvet denilen üç kuvveti ifrat veya tefrit içinde kullanmaktır. Yani bu üç kuvveti abartarak kullananlar, fıska düşerler, büyük günah işlemiş olurlar.Başka bir ifadeyle, büyük günahı açıktan işleyen, işlediği günahtan sıkılmayan, mahcup olmayan, günahlarıyla övünen ve zulüm yapmaktan lezzet alan kimselere de fâsık denmiştir.
Çevremizde bulunan ve îmânsız olmayan, îmânda bizi aldatmayan ve açıktan büyük günah işlemeyen Müslümanları, her ne kadar amelsiz ve günahkâr da olsalar münâfık veya fâsık diye nitelememiz, onları dışlamamız, onları kınamamız, onları yargılamamız, onları sınıflandırmamız, onları kodlamamız doğru olmaz. Doğru olan, onlar için dua etmemizdir. Doğru olan, onlar için de, kendimiz için de Rabb-i Rahîm’den tevfîk ve hidayetini eksik etmemesini dilememizdir. Doğru olan, onların bilhassa bunlar yakınlarımız ise bağışlanmaları için Cenab-ı Hakka niyaz etmemizdir.
Unutmayalım; büyük günah işleyen dinden ve imandan çıkmış olmaz. Çünkü insandaki nefis, şeytanı her vakit dinler. Öyleyse fâsık, nefsine ve şeytanına aldanmış kişidir; fakat dinsiz ve imansız kişi değildir.
Dinsiz ve imansız, ya kâfirdir, ya münafıktır. İmansızlığını gizlemiyorsa, kâfirdir; gizliyorsa münafıktır. Fakat gizleyen kimsenin gerçek hâlini de biz ancak Allah’a havale ederiz. İnandığını söyleyen kimseyi münafıklıkla itham edemeyiz.Birine mal, söz veya sır emanet edilse, o kimse de bu söz veya sırrı başkalarına söylese, yahut emanet edilen mala zarar verse, çalsa, yani hıyanet etse, bu işler münafıklık olur. (Berika)
(Müminin hastalığı günahlarına kefaret olur. İyileşince bundan ibret alır. Münafık ise, bağlanıp sonra salıverilen deveye benzer. Deve, niçin bağlandığını ve niçin salındığını bilmediği gibi, münafık da, hasta olup iyileşince, bundan ibret almaz.) [Ebu Davud]
(Münafıklar Kur'anı öğrenirler, ilim ehliyle mücadele ederler.) [Taberani]
(Münafıklar ikindi namazını akşama doğru kılarlar.) [Hakim]
(Münafıklarla bizim aramızdaki eman namazdır.) [Hakim]
(Namaz aşikâre oldu, kabul ettiler [öyle göründüler] Zekât gizli oldu vermediler.) [Bezzar]
(Yatsı ve sabah namazına münafık devam edemez.) [Hakim]
(Bizimle münafıkları ayıran alamet, yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmaktır. Münafıklar, yatsı ve sabah namazına devam edemez.) [Beyheki]
Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmamak münafıklık alametidir. Nasıl ki, yalan söylemek münafıklık alameti ise, cemaate gelmemek de münafıklık alametidir. Bu demek, cemaate gelmeyen münafık demek değildir. Kendisinde münafıklık alametinden bir alamet var demektir.
Verdiği sözde durmamak da münafıklık alametidir. Sözünde durmayana münafık denmez. Fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur. Bu konudaki hadis-i şeriflerin mealleri de şöyle:
(Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmak, münafıklara çok ağır gelir. Eğer bundaki ecri bilselerdi, sürünerek de olsa, cemaate gelirlerdi. Namaza gelmeyenlerin evlerini yakmak istedim.) [Buhari]
(Kadın ve çocuklar olmasaydı, cemaate gelmeyen erkeklerin evinin yakılmasını emrederdim.) [İ. Ahmed, İbni Mace]
(Yemin ederim ki, [sabah namazı için, mazereti dışında] cemaate iştirak etmeyenlerin evlerini yakılmasını emredeyim diye hatırımdan geçti.) [Müslim]
Fıkıh kitaplarında cemaate gitmemeyi mübah kılan mazeretler vardır. Böyle bir mazereti olmadan cemaate gitmemek caiz değildir. Bunlar kendilerinde münafıklık alameti bulunan kimselerdir. Böyle kimselerden olmamaya dikkat etmeliyiz!
İbni Hacer hazretleri buyurdu ki:
Nifak, yani münafıklık, zahirin batına uymaması demektir. Sözü, özüne uymaz. İtikad edilecek şeylerde münafıklık yapmak küfürdür. İşlerinde ve sözlerinde münafıklık yapmak, haram olur. İtikadta, imanda münafıklık, diğer küfürlerden daha fenadır. İfa etmek, yerine getirmek niyetiyle söz vermek caizdir, hatta sevaptır. Böyle vaadi ifa etmek vacip değildir, müstehaptır. İfa etmemek tenzihen mekruh olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, yapmak niyeti ile verdiği sözü tutamazsa günah olmaz.) [Tirmizi]
Hanefi ve Şafii’de, ahdi bozmak da, özürsüz mekruh, özürlü caizdir. Fakat bozacağını önceden haber vermek vaciptir. Hanbeli’de vaade vefa vaciptir. Yerine getirmemek haram olur. Yapması dört mezhepte de sahih olan bir şeyi yapmak takva olur. (İslam Ahlakı)
Bir müslüman, yabancı bir diyarda, dinsizlerin arasında kalıp, namazlarını gizli kılsa, zaruretlerden dolayı mümkün mertebe Müslümanlığını gizlese, bu kimseye münafık denmez. Buna müdara denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde (Allahü teâlâ, farzları yapmamı emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti) ve (Müdara sadakadır) buyruldu. [Deylemi]
Müdaranın zıddı, müdahenedir, dünyalık ele geçirmek için dinden taviz vermektir, haramdır. Hadis-i şerifte (Gücü yettiği halde günah işleyene müdahene edip, nehy-i münkeri terk eden, kabrinden maymun ve domuz şeklinde kalkar) buyruldu. (Şir’a)
Kuran'a Göre Münafıkların Özellikleri
1-Kâfirdirler : “İnsanlardan birtakımları vardır ki inanmadıkları halde “Allah(cc)a ve âhiret gününe inandık”derler.”(Bakara 8)
“Kalplerinde hastalık(kafirlik ve münafıklık) olanlara gelince(bu sure) onların murdarlığına murdarlık katar. Onlar artık kafir olarak ölürler.”(Tevbe 125)
2-Yalancıdırlar : “Münafıklar sana geldiklerinde “şahitlik ederiz ki sen Allah(cc) ın peygamberisin.” derler. Allah(cc) da bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Allah(cc) hiç şüphesiz münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.”(Münafıkun 1)
3-Allah(cc)ın yolundan yüz çevirirler : “Onlara Allah(cc)ın indirdiğine (kitaba) ve resule gelin (onlara başvuralım) denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisa 61) “Çünkü onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah(cc)ın yolundan saptırdılar. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür.” (Münafıkun 2)
4-Fâsıktırlar : “Allah(cc)ı unuttular. Allah(cc) da onları unuttu. Çünkü münafıklar fâsıkların ta kendileridir.” (Tevbe 67) Allah(cc)ı unutmaları O’na taati terk etmeleridir. Allah(cc)ın onları unutması onların rahmet ve faziletten mahrum kalmalarıdır.
(Münafıklar Kur'anı öğrenirler, ilim ehliyle mücadele ederler.) [Taberani]
(Münafıklar ikindi namazını akşama doğru kılarlar.) [Hakim]
(Münafıklarla bizim aramızdaki eman namazdır.) [Hakim]
(Namaz aşikâre oldu, kabul ettiler [öyle göründüler] Zekât gizli oldu vermediler.) [Bezzar]
(Yatsı ve sabah namazına münafık devam edemez.) [Hakim]
(Bizimle münafıkları ayıran alamet, yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmaktır. Münafıklar, yatsı ve sabah namazına devam edemez.) [Beyheki]
Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmamak münafıklık alametidir. Nasıl ki, yalan söylemek münafıklık alameti ise, cemaate gelmemek de münafıklık alametidir. Bu demek, cemaate gelmeyen münafık demek değildir. Kendisinde münafıklık alametinden bir alamet var demektir.
Verdiği sözde durmamak da münafıklık alametidir. Sözünde durmayana münafık denmez. Fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur. Bu konudaki hadis-i şeriflerin mealleri de şöyle:
(Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmak, münafıklara çok ağır gelir. Eğer bundaki ecri bilselerdi, sürünerek de olsa, cemaate gelirlerdi. Namaza gelmeyenlerin evlerini yakmak istedim.) [Buhari]
(Kadın ve çocuklar olmasaydı, cemaate gelmeyen erkeklerin evinin yakılmasını emrederdim.) [İ. Ahmed, İbni Mace]
(Yemin ederim ki, [sabah namazı için, mazereti dışında] cemaate iştirak etmeyenlerin evlerini yakılmasını emredeyim diye hatırımdan geçti.) [Müslim]
Fıkıh kitaplarında cemaate gitmemeyi mübah kılan mazeretler vardır. Böyle bir mazereti olmadan cemaate gitmemek caiz değildir. Bunlar kendilerinde münafıklık alameti bulunan kimselerdir. Böyle kimselerden olmamaya dikkat etmeliyiz!
İbni Hacer hazretleri buyurdu ki:
Nifak, yani münafıklık, zahirin batına uymaması demektir. Sözü, özüne uymaz. İtikad edilecek şeylerde münafıklık yapmak küfürdür. İşlerinde ve sözlerinde münafıklık yapmak, haram olur. İtikadta, imanda münafıklık, diğer küfürlerden daha fenadır. İfa etmek, yerine getirmek niyetiyle söz vermek caizdir, hatta sevaptır. Böyle vaadi ifa etmek vacip değildir, müstehaptır. İfa etmemek tenzihen mekruh olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, yapmak niyeti ile verdiği sözü tutamazsa günah olmaz.) [Tirmizi]
Hanefi ve Şafii’de, ahdi bozmak da, özürsüz mekruh, özürlü caizdir. Fakat bozacağını önceden haber vermek vaciptir. Hanbeli’de vaade vefa vaciptir. Yerine getirmemek haram olur. Yapması dört mezhepte de sahih olan bir şeyi yapmak takva olur. (İslam Ahlakı)
Bir müslüman, yabancı bir diyarda, dinsizlerin arasında kalıp, namazlarını gizli kılsa, zaruretlerden dolayı mümkün mertebe Müslümanlığını gizlese, bu kimseye münafık denmez. Buna müdara denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde (Allahü teâlâ, farzları yapmamı emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti) ve (Müdara sadakadır) buyruldu. [Deylemi]
Müdaranın zıddı, müdahenedir, dünyalık ele geçirmek için dinden taviz vermektir, haramdır. Hadis-i şerifte (Gücü yettiği halde günah işleyene müdahene edip, nehy-i münkeri terk eden, kabrinden maymun ve domuz şeklinde kalkar) buyruldu. (Şir’a)
1-Kâfirdirler : “İnsanlardan birtakımları vardır ki inanmadıkları halde “Allah(cc)a ve âhiret gününe inandık”derler.”(Bakara 8)
“Kalplerinde hastalık(kafirlik ve münafıklık) olanlara gelince(bu sure) onların murdarlığına murdarlık katar. Onlar artık kafir olarak ölürler.”(Tevbe 125)
2-Yalancıdırlar : “Münafıklar sana geldiklerinde “şahitlik ederiz ki sen Allah(cc) ın peygamberisin.” derler. Allah(cc) da bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Allah(cc) hiç şüphesiz münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.”(Münafıkun 1)
3-Allah(cc)ın yolundan yüz çevirirler : “Onlara Allah(cc)ın indirdiğine (kitaba) ve resule gelin (onlara başvuralım) denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisa 61) “Çünkü onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah(cc)ın yolundan saptırdılar. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür.” (Münafıkun 2)
4-Fâsıktırlar : “Allah(cc)ı unuttular. Allah(cc) da onları unuttu. Çünkü münafıklar fâsıkların ta kendileridir.” (Tevbe 67) Allah(cc)ı unutmaları O’na taati terk etmeleridir. Allah(cc)ın onları unutması onların rahmet ve faziletten mahrum kalmalarıdır.
Fâsık: Haramları aleni olarak işleyebilen ve bu durumdan rahatsız olmayandır.“Onlardan razı olmanız için size yemin edecekler. Şâyet onlardan razı olsanız bile Allah(cc) fâsıklar topluluğundan asla razı olmaz.”(Tevbe 96)
5-Günah ve küfre koşarlar : “Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “inandık”diyen kimselerden küfür içinde koşanların hali seni üzmesin.” (Maide 41) “Onlardan bir çoğunu günah ,düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür.”(Maide 62)
6- Hilecidirler : “Çünkü onlar (kendi akılarında) güya Allah(cc)’ı ve mü’minleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” ( bakara 9) ”Şüphesiz münafıklar Allah(cc)’a oyun etmeye kalkışıyorlar. Halbuki Allah(cc) onların oyunlarını başlarına çevirmektedir...”(nisa 142)
5-Günah ve küfre koşarlar : “Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “inandık”diyen kimselerden küfür içinde koşanların hali seni üzmesin.” (Maide 41) “Onlardan bir çoğunu günah ,düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür.”(Maide 62)
6- Hilecidirler : “Çünkü onlar (kendi akılarında) güya Allah(cc)’ı ve mü’minleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” ( bakara 9) ”Şüphesiz münafıklar Allah(cc)’a oyun etmeye kalkışıyorlar. Halbuki Allah(cc) onların oyunlarını başlarına çevirmektedir...”(nisa 142)
Bu âyetlerde Allah(cc) münafıklar yalnız kendilerini aldatırlar. Ama gaflet ve dalalete saplandıklarından bunu hissedemezler. Allah(cc)ı ve mü’minleri aldatmaya çalışmalarının vebali ve zararı o kadar açık bir şekilde bu münafıklara dönecektir ki bunu ancak duyu organları körelmiş kimseler anlayamazlar. Allah Teâla münafıklar “hissedemez” ibaresi ile münafıkları cemâdat seviyesine indirmiş, duygudan mahrum oluşları dolayısıyla da hayvanlardan daha aşağı mertebededirler.
7- İki yüzlüdürler (Riyakar) : “( O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına Allah(cc)’a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değildirler. Fakat onlar ( kılıçlarınızdan) korkan bir toplumdur.” (Tevbe56)
5/8 “(Bu münafıklar) mü’minlerle karşılaştıkları vakit “biz de iman ettik” derler. Halbuki kendilerini saptıran şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise “Biz beraberiz, biz ancak onlarla (mü’minlerle) alay ediyoruz” derler. Gerçekte Allah(cc) onlarla istihza (alay) eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir. Bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.”(Bakara 14- 15)
8- Bozguncudurlar : “Onlara “yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiği zaman ; “biz ancak ıslah edicileriz” derler. Kesin olarak biliniz ki onlar ancak kötülük yayan bozguncudurlar. Lakin anlamazlar.(yani yapmakta oldukları kötülüğü fark etmezler.)”(bakara 11-12)
7- İki yüzlüdürler (Riyakar) : “( O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına Allah(cc)’a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değildirler. Fakat onlar ( kılıçlarınızdan) korkan bir toplumdur.” (Tevbe56)
5/8 “(Bu münafıklar) mü’minlerle karşılaştıkları vakit “biz de iman ettik” derler. Halbuki kendilerini saptıran şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise “Biz beraberiz, biz ancak onlarla (mü’minlerle) alay ediyoruz” derler. Gerçekte Allah(cc) onlarla istihza (alay) eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir. Bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.”(Bakara 14- 15)
8- Bozguncudurlar : “Onlara “yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiği zaman ; “biz ancak ıslah edicileriz” derler. Kesin olarak biliniz ki onlar ancak kötülük yayan bozguncudurlar. Lakin anlamazlar.(yani yapmakta oldukları kötülüğü fark etmezler.)”(bakara 11-12)
FESAT: küfür, isyan ve mâ’siyetle amel etmektir.( İbn-i Mesut ra.) Herkim yeryüzünde Allah(cc)’a asi olursa mâ’siyetle emrederse şüphesiz ki o kimse yeryüzünü ifsat etmiş demektir. (İbn-i Kesir 1-410)
9- Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar : “(Sizden olduklarına dair yemin eden) münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü emreder iyilikten alıkoyarlar, (siz ise iyiliği emreder kötülükten alı koyarsınız) ve onlar ellerini sıkı tutarlar.” ( Tevbe 67) “Mü’min erkeklerle mü’min kadınlarında bir kısmı bir kısmının velileridir(dostları ve yardımcılarıdır). Onlar iyiliği emreder, kötülükten alı korlar.” (Tevbe 71)
10-Cihattan geri durup rahatı severler : “Allah(cc)ın Resulüne muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar (münafıklar, sefere çıkmayıp) oturmalarıyla sevindiler, mallarıyla canlarıyla Allah(cc) yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere) “bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. “De ki: cehennem ateşi daha sıcaktır.(ona nasıl dayanacaksınız) keşke anlasalardı.”( Tebve 81)
9- Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar : “(Sizden olduklarına dair yemin eden) münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü emreder iyilikten alıkoyarlar, (siz ise iyiliği emreder kötülükten alı koyarsınız) ve onlar ellerini sıkı tutarlar.” ( Tevbe 67) “Mü’min erkeklerle mü’min kadınlarında bir kısmı bir kısmının velileridir(dostları ve yardımcılarıdır). Onlar iyiliği emreder, kötülükten alı korlar.” (Tevbe 71)
10-Cihattan geri durup rahatı severler : “Allah(cc)ın Resulüne muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar (münafıklar, sefere çıkmayıp) oturmalarıyla sevindiler, mallarıyla canlarıyla Allah(cc) yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere) “bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. “De ki: cehennem ateşi daha sıcaktır.(ona nasıl dayanacaksınız) keşke anlasalardı.”( Tebve 81)
11- Bölücüdürler : “(Sefere katılmayanlar arasında) birde ( mü’minlere) zarar vermek, (hakkı) inkar etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah(cc) ve Resulüne karşı savaşmış olan (adamın gelmesini) beklemek için bir zarar mescidi Kur’an’lar ve (bununla) “İyilikten başka bir şey niyet etmedik.” diye mutlaka yemin edecek olanlarda vardır.Halbuki Allah(cc) onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.”(Tevbe 107)
Söz taşıyanın, gıybet edenin, Cehennemlik, cemaate gelmeyenin münafık olduğu, evlenmeyenin bu ümmetten olmadığı gibi hadislerin açıklaması nasıldır?
Hadis-i şerifleri açıklamaları ile yazmak gerekir. (Söz taşıyan Cennete girmez) demek, günahının cezasını çekmeden, yahut affa, şefaate kavuşmadan giremez demektir. (Gıybet eden Cehennemlik) demek, sevapları günahlarından az olursa, gıybet Cehenneme götürür demektir. Gıybet edenin sevapları, gıybet edilenin defterine yazılır. (Evlenmeyen benden değildir) demek, benim sünnetime uymamış olur demektir.
Yine hadis-i şerifte, müminin her günahı yapabileceği, üç şeyi yapamayacağı, bunlardan birinin de yalan olduğu bildirilmiştir. Hadis-i şeriften zahire göre, yalan söyleyenin mümin olmadığı anlaşılır. Kâmil mümin değil demektir. Ayrıca yalanın münafıklık alameti olduğu bildirilmiştir. Yalan söyleyen münafık değildir, fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur.
[Münafık kelimesinin iki manası vardır. Birinci manası kâfir demektir. İkinci manası, dışı içine uymayan, iki yüzlü demektir. Bu manadaki münafık kâfir değildir.]
Cemaate gelmemek de münafıklık alametidir. Cemaat sünnetine önem verdiği halde gelmezse, münafık olmaz. Sünnete önem vermezse, zaten müslüman olmaz.
Hadis-i şeriflerdeki (Şu günahı işleyen Cennete giremez, Cehennemliktir, mümin değildir, münafıktır) demek (O günahtan tövbe edilmemişse, af veya şefaate uğramamışsa, günahının cezasını çekmeden Cennete giremez. demektir. Çünkü günah ile, imansızlık ayrı şeylerdir. Günah ne kadar büyük olursa olsun, o günahı işleyen kâfir olmaz. Fakat hangi günah olursa olsun, günaha devam edenin kalbi kararır, küfre doğru yol alır. Onun için günahlar çok tehlikelidir.
Allah’a inanıyor, namaz kılıyorum. Fakat çok günah işliyorum. Ben münafık mıyım?
Allahü teâlâya inanan mümindir. Kimse zorlamadan namaz kıldığınıza göre, münafık olmanız mümkün değildir.
Yalan söylemek, emanete hıyanet etmek ve verdiği sözde durmamak münafıklık alametidir. Fakat bu günahları işleyene münafık denmez.
Münafık, inanmadığı halde, herhangi bir dünya menfaati için inanmış gibi görünen kimsedir. Eshab-ı kiramı seven de münafık olamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sevgisi [radıyallahü anhüm] bir münafığın kalbinde toplanmaz.) [Taberani]
(Ensarı ancak mümin sever. Ancak onlara münafık buğzeder.) [Buhari]
Sözün kısası, Allahü teâlâya ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselama inanan kimse mümindir. Çok günah işlese de münafık değildir.
Hadis-i şerifleri açıklamaları ile yazmak gerekir. (Söz taşıyan Cennete girmez) demek, günahının cezasını çekmeden, yahut affa, şefaate kavuşmadan giremez demektir. (Gıybet eden Cehennemlik) demek, sevapları günahlarından az olursa, gıybet Cehenneme götürür demektir. Gıybet edenin sevapları, gıybet edilenin defterine yazılır. (Evlenmeyen benden değildir) demek, benim sünnetime uymamış olur demektir.
Yine hadis-i şerifte, müminin her günahı yapabileceği, üç şeyi yapamayacağı, bunlardan birinin de yalan olduğu bildirilmiştir. Hadis-i şeriften zahire göre, yalan söyleyenin mümin olmadığı anlaşılır. Kâmil mümin değil demektir. Ayrıca yalanın münafıklık alameti olduğu bildirilmiştir. Yalan söyleyen münafık değildir, fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur.
[Münafık kelimesinin iki manası vardır. Birinci manası kâfir demektir. İkinci manası, dışı içine uymayan, iki yüzlü demektir. Bu manadaki münafık kâfir değildir.]
Cemaate gelmemek de münafıklık alametidir. Cemaat sünnetine önem verdiği halde gelmezse, münafık olmaz. Sünnete önem vermezse, zaten müslüman olmaz.
Hadis-i şeriflerdeki (Şu günahı işleyen Cennete giremez, Cehennemliktir, mümin değildir, münafıktır) demek (O günahtan tövbe edilmemişse, af veya şefaate uğramamışsa, günahının cezasını çekmeden Cennete giremez. demektir. Çünkü günah ile, imansızlık ayrı şeylerdir. Günah ne kadar büyük olursa olsun, o günahı işleyen kâfir olmaz. Fakat hangi günah olursa olsun, günaha devam edenin kalbi kararır, küfre doğru yol alır. Onun için günahlar çok tehlikelidir.
Allah’a inanıyor, namaz kılıyorum. Fakat çok günah işliyorum. Ben münafık mıyım?
Allahü teâlâya inanan mümindir. Kimse zorlamadan namaz kıldığınıza göre, münafık olmanız mümkün değildir.
Yalan söylemek, emanete hıyanet etmek ve verdiği sözde durmamak münafıklık alametidir. Fakat bu günahları işleyene münafık denmez.
Münafık, inanmadığı halde, herhangi bir dünya menfaati için inanmış gibi görünen kimsedir. Eshab-ı kiramı seven de münafık olamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sevgisi [radıyallahü anhüm] bir münafığın kalbinde toplanmaz.) [Taberani]
(Ensarı ancak mümin sever. Ancak onlara münafık buğzeder.) [Buhari]
Sözün kısası, Allahü teâlâya ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselama inanan kimse mümindir. Çok günah işlese de münafık değildir.
Yalan söyleyen veya diğer günahları işleyen kâfir olur mu?
Hayır, büyük günah işleyene kâfir denmez. (Münafık olur, kâfir olur) demek, Ehl-i sünnete aykırıdır. Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri, bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, (Onda münafıklık alameti vardır) denir. Yalan söylemek münafıklık alametiyse de, yalan söyleyene münafık denmez. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olur.
Vehhâbîler, âyet ve hadislerin zahir mânâlarına bakarak birçok işte kâfir oluyorlar. Mesela, (Namaz kılmayan kâfirdir) hadis-i şerifini söyleyerek namaz kılmayan Müslümanlara kâfir diyorlar. Ehl-i sünnette, amel imandan parça değildir. Farz olduğuna inanıp da tembellikle kılmayana kâfir denmez.
Yalan söyleyen, sözünde durmayan veya emanete hıyanet eden Müslüman, haram işlemiş olursa da, buna kâfir dememelidir. (Bunda münafıklık alameti vardır) denir.
Münafık, dışı içine uymayan, ikiyüzlü anlamına da gelir. Söz ile olan bu münafıklık küfür değil, haramdır. (Hadîka)
Birine mal, söz veya sır emanet edilse, o kimse de bu söz veya sırrı başkalarına söylese yahut emanet edilen mala zarar verse, çalsa, yani hıyanet etse, bu işler de münafıklık alameti olur. Fakat yine de böyle kimseye kâfir veya münafık denmez. Çünkü Eshab-ı kiramdan biri, Resulullah'ın sırrını, düşmanlara söyleyince, Hazret-i Ömer, (İzin ver ya Resulallah bu münafığın kellesini uçurayım) dedi. Peygamber efendimiz, (O, Eshab-ı kiramdandır, Bedir ehlidir, cennetliktir) buyurunca, Hazret-i Ömer, dediğine pişman oldu, tevbe istigfar etti.
Kâfir ve münafık kelimelerini rastgele söylemekten kaçınmalıdır. Kâfir anlamında münafık da dememelidir.
Zındık, münafık mıdır?Yanlış bilgi vererek Müslümanları aldatanlara zındık deniyor. Zındıklığın içinde münafıklık da var mıdır?
Evet, vardır. Müslüman olmadığı hâlde, Müslüman görünerek, açık bildirilmiş olan bilgilere, kendi aklına göre bozuk mânâlar vererek, Müslümanları aldatan kâfirlere (Zındık) deniyor. Zındıkların Müslüman görünmeleri elbette münafıklıktır.
Hayır, büyük günah işleyene kâfir denmez. (Münafık olur, kâfir olur) demek, Ehl-i sünnete aykırıdır. Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri, bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, (Onda münafıklık alameti vardır) denir. Yalan söylemek münafıklık alametiyse de, yalan söyleyene münafık denmez. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olur.
Vehhâbîler, âyet ve hadislerin zahir mânâlarına bakarak birçok işte kâfir oluyorlar. Mesela, (Namaz kılmayan kâfirdir) hadis-i şerifini söyleyerek namaz kılmayan Müslümanlara kâfir diyorlar. Ehl-i sünnette, amel imandan parça değildir. Farz olduğuna inanıp da tembellikle kılmayana kâfir denmez.
Yalan söyleyen, sözünde durmayan veya emanete hıyanet eden Müslüman, haram işlemiş olursa da, buna kâfir dememelidir. (Bunda münafıklık alameti vardır) denir.
Münafık, dışı içine uymayan, ikiyüzlü anlamına da gelir. Söz ile olan bu münafıklık küfür değil, haramdır. (Hadîka)
Birine mal, söz veya sır emanet edilse, o kimse de bu söz veya sırrı başkalarına söylese yahut emanet edilen mala zarar verse, çalsa, yani hıyanet etse, bu işler de münafıklık alameti olur. Fakat yine de böyle kimseye kâfir veya münafık denmez. Çünkü Eshab-ı kiramdan biri, Resulullah'ın sırrını, düşmanlara söyleyince, Hazret-i Ömer, (İzin ver ya Resulallah bu münafığın kellesini uçurayım) dedi. Peygamber efendimiz, (O, Eshab-ı kiramdandır, Bedir ehlidir, cennetliktir) buyurunca, Hazret-i Ömer, dediğine pişman oldu, tevbe istigfar etti.
Kâfir ve münafık kelimelerini rastgele söylemekten kaçınmalıdır. Kâfir anlamında münafık da dememelidir.
Zındık, münafık mıdır?Yanlış bilgi vererek Müslümanları aldatanlara zındık deniyor. Zındıklığın içinde münafıklık da var mıdır?
Evet, vardır. Müslüman olmadığı hâlde, Müslüman görünerek, açık bildirilmiş olan bilgilere, kendi aklına göre bozuk mânâlar vererek, Müslümanları aldatan kâfirlere (Zındık) deniyor. Zındıkların Müslüman görünmeleri elbette münafıklıktır.
Münafık, içi dışına uymayan kimse demektir. Zındıkların da içi dışına uymaz. Namaz kılmadıkları hâlde, (Namazda sûreler Türkçe olarak okunmalı) derler. Namaz kılmayı teşvik etmezler, ama (Kadınlar hayızlı iken namaz kılmalı, oruç tutmalı. Cuma ve cenaze namazına gitmeli) derler. Maksatları dinimizi bozmaktır. Münafıklar da, zındıklar gibi hareket ederler.
Günümüzde zındık çoksa da, münafık azdır. Münafık, Müslüman gibi, her ibadeti yapar görünür. İlk bakışta Müslümandan ayırmak zordur. Zındıkları tanımak daha kolaydır. Her fırsatta İslam düşmanlığı yaparlar.
Peygamber Efendimiz münafıkların kimler olduğunu herkese açıklamamış ve onlardan bazılarının cenaze namazlarını bile kıldırmıştır. Bu nedenle dikkatli olmak gerekir.
"Nifak, kalpte olursa küfür, amelde olursa suçtur." (Kurtubî, Tefsir, VIII/212). Bu bakımdan, münafıklardaki nifak hâli îtikâdî ve amelî olarak iki grupta toplanır:
Peygamber Efendimiz münafıkların kimler olduğunu herkese açıklamamış ve onlardan bazılarının cenaze namazlarını bile kıldırmıştır. Bu nedenle dikkatli olmak gerekir.
"Nifak, kalpte olursa küfür, amelde olursa suçtur." (Kurtubî, Tefsir, VIII/212). Bu bakımdan, münafıklardaki nifak hâli îtikâdî ve amelî olarak iki grupta toplanır:
1. İtikâdî Nifak:
Kur'an-ı Kerim'de karakterize edilen, dünyada iken Müslüman muamelesi görüp, ahirette inançsızlığı ortaya çıkınca kâfirlerden daha kötü muâmeleye tâbî tutulmasına sebep olacak olan nifak hâli. (Nisâ, 4/145) "Akîdenin hilafına îmanda mürâîliktir." (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VI/4997).
Kur'an-ı Kerim insanları mü'min, kâfir, münâfık olmak üzere üç grupta toplar (Bakara, 2/1-20) ve insanların en kötüsü ve iki yüzlü olanı şeklinde tarif edilen münafıkların şu özelliklerinden söz eder:İslâm toplumu içinde fesatçıdırlar.
"Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiğinde; 'Biz ıslah edicileriz.' derler."(Bakara, 2/9-13).
"Müslümanların inandıkları gibi inanın, diye örnek verilince; 'Bz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?' diye itiraz ederler. İnananlarla yanyana gelince de; 'Sizinle beraberiz.' derler. Fakat reisleri ve şeytanlarıyla baş başa kalınca; 'Biz onları aldattık.' diye alay ederler." (Bakara, 2/13-15).
İman ile küfür arasında bocalayan münafıklar, bazan Allah'ı hatırlar gibi davranırlar. Fakat, Allah'a oyun etmeye çalışırlar ve gösterişte bulunurlar. Namaza da üşene üşene kalkarlar (Nisâ,4/142-3). İnsanları Allah yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler (Mücadele, 58/14; Münâfıkûn, 63/2).
Münafıkların kalbi verimsiz toprak gibidir (A'raf, 7/58), menfaatlerine göre şekil alırlar, dönektirler (Nisâ, 4/141; Ankebût, 29/10-11) Asr-ı Saadetteki münâfıklara; "Hz. Peygamber'in yanına gelmeden önce sadaka verin de öyle gelin." denildiğinde bunların, menfaatlarına dokunduğu için, kaçtıkları tespit edilmiştir. (Mücâdele, 58/13). Münafıklar bir taraftan da maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvururlar. Nitekim, münafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy b. Selûl, kazanç sağlamak amacıyla câriyelerini zinaya zorluyordu. Bu maksatla bir nevi genelev de kurmuştu. Zina yoluyla cariyelerinden gelir sağlama çabası üzerine, olayı yasaklayan âyet nazil olmuştur (et-Taberî, Tefsir, XVIII/132; Nûr, 24/33).
Münafıklar Allah'ı unutup cimrilik yaparak ellerini yumarlar (Tevbe, 9/67), bir belâya uğrayıp sıkışınca hemen fitneye düşerler (Ankebût, 29/10), felâketin dönüp kendilerine çarpmasından korktuklarını, kendi aralarında fısıldaşırlar (Mâide, 5/52, 53); olayların akışı münafıkların lehine gibi ise, itaatle koşa koşa Peygamber'in yanına gelirler (en-Nûr, 24/49); bunlar zâhiren îman edip kalpleriyle kâfir olanlardır (Münafıkûn, 63/3).
"Allah'a, Peygamber'e inandık, itaat ettik" diyen münafıklar (Nûr, 24/47; Münafıkûn, 63/1); diğer taraftan Hz. Peygamber'e isyanı, düşmanlığı fısıldaşırlar (Mücâdele, 58/9-10). Onlar aynen şeytanlara benzerler (Haşr, 59/16); tabiatları gereği Allah'a ve Peygamber'e muhalefet üzeredirler (Mücadele, 58/20); fakat kalplerindeki gizlediklerini ortaya çıkaran âyetlerin inmesinden de çok korkarlar (İnfitâr, 82/4-5; Tevbe, 9/64).
Allah'a kötü zanda bulunan erkek ve kadın münafıklar (Fetih, 48/6), birbirlerinin tamamlayıcı parçası olup, insanları kötülüğe çağırır, iyilikten vazgeçirmeye çalışırlar.
Kur'an-ı Kerim'de karakterize edilen, dünyada iken Müslüman muamelesi görüp, ahirette inançsızlığı ortaya çıkınca kâfirlerden daha kötü muâmeleye tâbî tutulmasına sebep olacak olan nifak hâli. (Nisâ, 4/145) "Akîdenin hilafına îmanda mürâîliktir." (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VI/4997).
Kur'an-ı Kerim insanları mü'min, kâfir, münâfık olmak üzere üç grupta toplar (Bakara, 2/1-20) ve insanların en kötüsü ve iki yüzlü olanı şeklinde tarif edilen münafıkların şu özelliklerinden söz eder:İslâm toplumu içinde fesatçıdırlar.
"Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiğinde; 'Biz ıslah edicileriz.' derler."(Bakara, 2/9-13).
"Müslümanların inandıkları gibi inanın, diye örnek verilince; 'Bz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?' diye itiraz ederler. İnananlarla yanyana gelince de; 'Sizinle beraberiz.' derler. Fakat reisleri ve şeytanlarıyla baş başa kalınca; 'Biz onları aldattık.' diye alay ederler." (Bakara, 2/13-15).
İman ile küfür arasında bocalayan münafıklar, bazan Allah'ı hatırlar gibi davranırlar. Fakat, Allah'a oyun etmeye çalışırlar ve gösterişte bulunurlar. Namaza da üşene üşene kalkarlar (Nisâ,4/142-3). İnsanları Allah yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler (Mücadele, 58/14; Münâfıkûn, 63/2).
Münafıkların kalbi verimsiz toprak gibidir (A'raf, 7/58), menfaatlerine göre şekil alırlar, dönektirler (Nisâ, 4/141; Ankebût, 29/10-11) Asr-ı Saadetteki münâfıklara; "Hz. Peygamber'in yanına gelmeden önce sadaka verin de öyle gelin." denildiğinde bunların, menfaatlarına dokunduğu için, kaçtıkları tespit edilmiştir. (Mücâdele, 58/13). Münafıklar bir taraftan da maddî kazanç sağlamak için ahlâk dışı davranışlara başvururlar. Nitekim, münafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy b. Selûl, kazanç sağlamak amacıyla câriyelerini zinaya zorluyordu. Bu maksatla bir nevi genelev de kurmuştu. Zina yoluyla cariyelerinden gelir sağlama çabası üzerine, olayı yasaklayan âyet nazil olmuştur (et-Taberî, Tefsir, XVIII/132; Nûr, 24/33).
Münafıklar Allah'ı unutup cimrilik yaparak ellerini yumarlar (Tevbe, 9/67), bir belâya uğrayıp sıkışınca hemen fitneye düşerler (Ankebût, 29/10), felâketin dönüp kendilerine çarpmasından korktuklarını, kendi aralarında fısıldaşırlar (Mâide, 5/52, 53); olayların akışı münafıkların lehine gibi ise, itaatle koşa koşa Peygamber'in yanına gelirler (en-Nûr, 24/49); bunlar zâhiren îman edip kalpleriyle kâfir olanlardır (Münafıkûn, 63/3).
"Allah'a, Peygamber'e inandık, itaat ettik" diyen münafıklar (Nûr, 24/47; Münafıkûn, 63/1); diğer taraftan Hz. Peygamber'e isyanı, düşmanlığı fısıldaşırlar (Mücâdele, 58/9-10). Onlar aynen şeytanlara benzerler (Haşr, 59/16); tabiatları gereği Allah'a ve Peygamber'e muhalefet üzeredirler (Mücadele, 58/20); fakat kalplerindeki gizlediklerini ortaya çıkaran âyetlerin inmesinden de çok korkarlar (İnfitâr, 82/4-5; Tevbe, 9/64).
Allah'a kötü zanda bulunan erkek ve kadın münafıklar (Fetih, 48/6), birbirlerinin tamamlayıcı parçası olup, insanları kötülüğe çağırır, iyilikten vazgeçirmeye çalışırlar.
Onlar ebedî Cehennemliktirler (Tevbe, 9/67-69). Kötü sözlerin Müslümanlar arasında yayılmasını isterler (en-Nûr, 24/19); kötülük yapınca sevinirler; yapmadıkları şeylerle övünmekten hoşlanırlar (Âl-i İmrân, 3/188); Kur'an-ı Kerim âyetleriyle alay ederler (Nisa, 4/140); İslâm toplumu içinde yalan-yanlış uydurma haber yayarlar (Ahzâb, 33/60-61); cihada çıkacaklarını yemin ile ifade ettikleri halde iş fiiliyata dökülünce kaçarlar (en-Nûr, 24/63); düşman korkusundan ölüm baygınlığına düşer (Münâfıkûn, 63/19); böyle bir ortamda kaçacak delik ararlar (Tevbe, 9/57). Mü'minler zafer kazanınca, başarıya ortak olmak, ganîmetten faydalanmak için; "sizinle beraber değil miydik?" derler.
Kâfirler gâlip gelince; "Size mü'minlerden gelecek ziyanı biz önlemedik mi?" derler (Nisâ, 4/141). Savaşta çok şehid düşen olursa; "Allah lutfetti de iyi ki savaşta bulunmadım." diyen münafıklar, eğer ganîmet bölüşülecekse, "ah keşke ben de şu ganîmete erseydim" derler (A'râf, 7/72, 73).
Kur'an-ı Kerim'de özelliklerini tanıtıp haber verdiği münafıklar için Yüce Allah, peygamberini şöyle uyarmaktadır:
"O münafıkların dış görünüşlerine aldanma. Onların liderlerini gördüğün zaman, yakışıklıdır, gövdeleri hoşuna gider. Konuşurlarsa güzel konuşurlar, dinlersin. İşte onlar sıra sıra dizili kereste gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar." (Münafıkûn, 63/1-4).
Hak söz tanımayan, âhirette topluca kâfirlerle bir araya gelecek olan (Nisa, 4/140), münafıklara istiğfar etsen de etmesen de birdir. Çünkü Allah bu fâsıkları affetmeyecektir (Münafıkûn, 63/6).
Münafıkların İslâm toplumu içinde bulunmalarından dolayı elde ettikleri menfaatların, âhiret hayatında da devamını isteyeceklerini, fakat bunun mümkün olmayacağını Kur'an-ı Kerim şöyle haber verir:
"Âhirette münafık erkek ve kadınlar îman etmiş olanlara; 'Bizi bekleyin, nûrunuzdan bir parça ışık alalım.' diyecekler. O gün onlara; alayla 'Dönün arkanızda bir nur arayın.' denilecek de, neticede îman edenlerle aralarında bir duvar olduğunu görecekler. O zaman münâfıklar, mü'minlere şöyle seslenirler: 'Biz sizinle beraber değil miydik?'.'Evet', diyecekler; fakat kendinizi siz kendiniz yaktınız, kuruntunuz sizi aldattı."(Hadid 57/13-15).
Böylece münafıklar ve kâfirler cehennemde bir araya gelmiş olacaklardır (Nisâ, 4/140).
Medine döneminde, Yahudilerle dostluk kuran münafıklarla mü'minlerin dost olmamaları hatırlatılmakta (Maide, 5/51) ve Hz. Peygamber'e; asıl düşmanın münafıklar olduğu, onlarla savaş yapması, hattâ sert davranması vahiy yoluyla bildirilmektedir. Hz. Peygamber'in de münafıklara karşı gayet ihtiyatlı, temkinli bir siyaset uyguladığı, gayri müslimlere yapılan muameleye tabi tutmadığı; bilakis onları İslâm toplumu içerisinden ayırmayıp, üzerlerinde kurduğu kuvvetti bir otorite ile tesirsiz hÂle getirdiği müşahede edilmektedir.
2. Amelî Nifak:
Bazı tutum ve davranışlarıyla itikadî nifaka kısmi bir benzeyiş içinde bulunmakla beraber, inançlarında açık bir nifakın söz konusu olmadığı Müslüman kişilerin durumu. Hadislerde geçen münafık türü amelî (ahlâkî) yönden olan nifakı vurgulamaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de özelliklerini tanıtıp haber verdiği münafıklar için Yüce Allah, peygamberini şöyle uyarmaktadır:
"O münafıkların dış görünüşlerine aldanma. Onların liderlerini gördüğün zaman, yakışıklıdır, gövdeleri hoşuna gider. Konuşurlarsa güzel konuşurlar, dinlersin. İşte onlar sıra sıra dizili kereste gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar." (Münafıkûn, 63/1-4).
Hak söz tanımayan, âhirette topluca kâfirlerle bir araya gelecek olan (Nisa, 4/140), münafıklara istiğfar etsen de etmesen de birdir. Çünkü Allah bu fâsıkları affetmeyecektir (Münafıkûn, 63/6).
Münafıkların İslâm toplumu içinde bulunmalarından dolayı elde ettikleri menfaatların, âhiret hayatında da devamını isteyeceklerini, fakat bunun mümkün olmayacağını Kur'an-ı Kerim şöyle haber verir:
"Âhirette münafık erkek ve kadınlar îman etmiş olanlara; 'Bizi bekleyin, nûrunuzdan bir parça ışık alalım.' diyecekler. O gün onlara; alayla 'Dönün arkanızda bir nur arayın.' denilecek de, neticede îman edenlerle aralarında bir duvar olduğunu görecekler. O zaman münâfıklar, mü'minlere şöyle seslenirler: 'Biz sizinle beraber değil miydik?'.'Evet', diyecekler; fakat kendinizi siz kendiniz yaktınız, kuruntunuz sizi aldattı."(Hadid 57/13-15).
Böylece münafıklar ve kâfirler cehennemde bir araya gelmiş olacaklardır (Nisâ, 4/140).
Medine döneminde, Yahudilerle dostluk kuran münafıklarla mü'minlerin dost olmamaları hatırlatılmakta (Maide, 5/51) ve Hz. Peygamber'e; asıl düşmanın münafıklar olduğu, onlarla savaş yapması, hattâ sert davranması vahiy yoluyla bildirilmektedir. Hz. Peygamber'in de münafıklara karşı gayet ihtiyatlı, temkinli bir siyaset uyguladığı, gayri müslimlere yapılan muameleye tabi tutmadığı; bilakis onları İslâm toplumu içerisinden ayırmayıp, üzerlerinde kurduğu kuvvetti bir otorite ile tesirsiz hÂle getirdiği müşahede edilmektedir.
2. Amelî Nifak:
Bazı tutum ve davranışlarıyla itikadî nifaka kısmi bir benzeyiş içinde bulunmakla beraber, inançlarında açık bir nifakın söz konusu olmadığı Müslüman kişilerin durumu. Hadislerde geçen münafık türü amelî (ahlâkî) yönden olan nifakı vurgulamaktadır.
Meselâ:"Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde vaadinden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder." (Tirmîzî, Îman, 14) hadisi benzerî hadisler îtikâdî nifaka yaklaşılmaması için alınan tedbirler ve tembihler mahiyetindeki emirlerdir. Zira, amelî nifak çoğalınca ileride Müslümanın îtikâdî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir.
Post a Comment