Kocaya Yalan Söylemek Günah mıdır?

Sorular : Mecburiyetten yalan söylemek günah mıdır?, kocaya yalan söylemek günah mıdır?, yalan söylemek hadis, yalan söylemek ile ilgili hadisler, dinimizde kocaya yalan söylemek sevgiliye yalan söylemek zorunda kalmak, mahkemede yalan söylemek günah mı?, yalan söylemenin kefareti nedir?, kuranda yalan söylemek ile ilgili ayetler...
kocaya yalan soylemek gunah midir
Bu konuda iki yol vardır; ya doğruyu söylemek, ya da susmak.

Bu açıdan eşi de olsa yalan söylemesi doğru değildir.

Şüphe yok ki yalan, gerek arayı düzeltmek için, gerekse başka amaçla söylenmiş olsun, yine mahiyeti itibariyle yalandır. Ancak kinayeli olarak konuşmak yalan olmaz.

İmam Beyhaki'nin rivayet ettiği bir hadiste de Hz. Peygamber (asm):

"Tevriyeli, kinayeli ifadelerle yalandan kurtulup rahatlama vardır."

buyurarak, bu meseleye açıklık getirmişlerdir. (et-Tac, V, 55).

örneğin birbirine dargın olan iki kişinin arasını bulurken, "Falan adam senin için dua ediyor." dese de, bununla o adamın, "Allah'ım, bütün Müslümanları affet." demiş olduğunu kasdetse, yalan bir beyanda bulunmuş olmaz, denilmektedir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VIII/111-112).

Yalan söylemenin haram olmadığı yerer var mıdır? Savaşta yalan söylemek aladatmak olmaz mı

Yalan ;Söylemek Haramdır. Ancak Zor Durumda Kaldığımızda Ne Yapmalıyız ?

“Yalan” kelimesini ve taşımış olduğu manayı duyup da rahatsız olmayan var mıdır? Evet, bazı çirkin sıfatlar, esasında ve hakikat-ı halde herkesi rahatsız eder.

Doğruluğun, istikametin, ahde vefanın zıddı olan yalan, hemen hemen her insanın nefret ettiği kötü bir alışkanlıktır. Bununla birlikte, acaba bazı hallerde yalan söylemek, yalan beyanda bulunmak caiz midir?

önce, bazı sebeplerden dolayı yalana benzeyen beyanda bulunmaya cevaz veren hadis ve rivayetlere ve bu konuyla ilgili İslam ulemasının görüşlerine müracaat edelim:

Buhari ve Müslim Sahih'lerinde şöyle bir hadis zikrederler:

“Halkın arasını düzelten ve bunun için hayır niyetiyle söz ulaştıran veya hayır kasdıyla yalan söyleyen, yalancı değildir.” (Buhari, Sulh 2; Müslim, Birr 101)

Yine Müslim, bu hadisin devamında ümm-ü Gülsüm'den (r.a.) şu mealde bir rivayeti de kaydetmektedir:

“İnsanların söylediklerinden hiçbir şeyde yalana ruhsat verildiğini işitmedim; ancak şu üç durum müstesna: 1) Harpte, 2) İnsanlarını arasını bulmada, 3) Kadının kocasına, kocanın da karısına karşı ailenin düzeni için söylediklerinde...” (Müslim, A.g.e)

Kamil Miras merhumun, hadis alimlerinin izahları ışığında bu rivayetlerin şerh ve açıklamasını özetlersek şunlar söylenebilir:

Hadiste, “insanların arasını bulmak için yalan söylemek yalancılık değildir” sözünün manası, bu yalanda günah yoktur manasındadır. çünkü hadiste yalan, yalan olarak çıkarılmamakta, sadece bu çeşit yalana terettüp eden günahın olmadığı bildirilmektedir. Şüphe yok ki, yalan, gerek arayı düzeltmek için, gerekse başka bir maksatla söylensin yine mahiyeti itibariyle yalandır.

Yalana üç yerde ruhsat verilmesi hususunda alimler arasında farklı görüşte olanlar bulunmakta ise de, hadis ulemasının ekserisinin görüşü şu merkezdedir:

Yalanı ve olmayan bir şeyi haber vermek mutlak surette yasaklanmıştır. Yalan hususundaki hadisteki müsaade ise “tevriye” ve “iham” yoluyla söylenmesi halindedir. Tevriye: Birkaç manası olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak manayı kasdederek söylemesidir. İham ise: İki manası olan bir kelimenin en uzak kullanılan manasını kasdederek söylemesidir.

Bu iki söz sanatını bu meseleye getirecek olursak şu şekilde misaller verilebilir:

Mesela savaş esnasında düşman askerine “Kralınız öldü” denilirken, bununla düşmanın daha önceki krallarından birisi kasdedilmesi gibi.

Yine İslamın ve Müslümanların zarara düşebileceği bir halde konuşmak ve fikir beyan etmek icap ettiğinde, doğrudan yalana varmadan dolaylı cümleler kullanmak da bu kabildendir.

Aynı şekilde hanımın ve kızının gönlünü almak isteyen bir insan onlara bir şey vadederken, “İnşaallah Allah dilerse” gibi bir ifade kullanır da, söz verdiği şeyi hemencecik almazsa, bu durumda da yalan söylemiş olmaz. çünkü bu vaad istikbale matuftur.

Ayrıca birbirine dargın olan iki kişinin arasını bulurken, “falan adam senin için dua ediyor” dese de, bununla o adamın “Allah'ım, bütün Müslümanları affet” demiş olduğunu kasdetse, yalan bir beyanda bulunmuş olmaz. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 8/111-112) Dolaysıyla yalan söylemenin mes'uliyetinden kurtularak rahatlar. İmam-ı Beyhaki'nin rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz (a.s.m.) “Tevriyeli, kinai ifadelerle yalandan kurtulup rahatlama vardır” buyurarak bu meseleye açıklık getirmişlerdir. (et-Tac, 5/55)

Ancak, bilhassa günümüzde her sahada yalana fazla yer verildiğinden, buna meydan açmamak için bu çeşit meselelerde hassas ve dikkatli davranılmasını isteyen Bediüzzaman şöyle der:

“...Maslahat için kizb (yalan) ise zaman onu neshetmiştir (hükmünü kaldırmıştır). Maslahat ve zaruret için bazı alim ‘muvakkat' fetvası vermiş. Bu zamanda o fetva verilmez. çünkü o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.

“Mesela: seferde namazı kasretmenin sebebi meşakkattır. Fakat illet olmaz. çünkü muayyen bir haddi yok. Su-i istimale düşebilir. Belki illet yalnız sefer olabilir.”


Yani yolculuk esnasında dört rekatlı farz namazları iki kılarak kasretmenin illeti, esas sebebi, “yolculuk”, yolculuğa çıkmaktır. Meşakkat olmasa dayanamaz kısaltılabilir. Eğer meşakkat gerçek sebep olarak görülürse bu hükmü herkes kendisine göre değiştirip uygulayabilir. “Ben hiçbir zorluk çekmedim, öyleyse namazları dört rekat kılarım” gibi bir su-i istimale düşebilir. Bunun önüne geçmek için, meşakkat olsa da, olmasa da namaz kasredilir.

Bu misalden sonra üstad, son olarak şu meseleye temas eder:
“Aynen öyle de, maslahat dahi yalan söylemeye illet olamaz. çünkü muayyen bir haddi yok, su-i istimale müsait bir bataklıktır. Hükm-ü fetva ona bina edilmez. öyle ise ‘imme's-sıdk ve imme's-sükut (ya doğru söylemeli yahut susmalı) Yani yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükut değildir.”

“Evet, her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir. Bazan zarar verse sükut etmek. Yoksa yalana hiç fetva yok.” (bk. Hutbe-i Şamiye/üçüncü Kelime)

Soru: Yalan söylemek çok kötü olduğu halde, Peygamberimiz savaşta yalan söylemeye neden ruhsat vermiştir, bu aldatmak anlamına gelmez mi? Ayrıca bu hile ile savaş kazanmaktır, insanlığa yakışmamaktadır, hatta bundan sonra hiçbir savaşan bu Müslümanlara inanmayacaktır?

a. İslam'a göre yalan büyük bir vebaldir. “Pis putlara tapmaktan sakının, bir de yalan söz söylemekten sakının” (Hacc 22/30) mealindeki ayette şirkten sonra yalana yer verilmesi dikkate değer bir vurgudur.

b. İslam dini doğruluk üzerine kurulmuştur. Kur'an'da bir çok yerde Kur'an'ın hak/doğruyu söyleyen bir kitap olduğu, Hz. Peygamber(a.s.m)'in hak/ doğru sözlü bir peygamber olduğuna işaret edildiği gibi, vahyin, dinin sahibi olan Rabbimizin doğru sözlü olduğu vurgulanmış ve “Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir ki!” (Nisa, 4/122) mealindeki ayette olduğu gibi, en gafil kafaları uyandırmak maksadıyla soru sitiliyle konunun ifade edilmesi tercih edilmiştir.

c. İman doğruluk üzerine, küfür ise yalan üzerine kuruludur. Zaruret olmadan, “bir lafza-i kafir olan yalana” izin vermesi düşülebilir mi?

İslam dininin peygamberi(a.s.m)'in çocukluğundan beri çevresinde “Muhammedü'l-Emin=sözüyle, özüyle, fiiliyle emin, güvenilir Muhammed” unvanıyla meşhur olması bize çok şey anlatmaktadır. Böyle bir zat bazı konularda yalan söylemeye ruhsat vermişse, bunun hikmetini kavramaya çalışmak gerekir.

d. “Aksine bu hile ile savaş kazanmaktır, insanlığa yakışmamaktadır, hatta bundan sonra hiçbir savaşan bu Müslümanlara inanmayacaktır da” yargısı gerçekten ilginçtir. “Savaş mertçe yapılır…” anlamına gelen bu hamasi söylemlerin savaş sözlüğünde asla yeri yoktur.

İnsanlık tarihinde savaşların başladığı günden bu güne dek yapılan bütün savaşlar, karşı taraf olan düşmanı öldürmeye yönelik bir sanattır. Düşmanı öldürmek için meydana çıkacaksınız, fakat fırsat elinize geçtiği halde, “bu mertliğe yakışmaz” diye öldürmekten vazgeçeceksiniz; böyle budalalık olur mu? Bu davranış, vatan hainliği çerçevesinde idama bile götürebilir.

e. Bu gün her ülke tarafından kullanılan “savaş stratejisi, savaş taktiği, savaş manevrası, savaş senaryosu” gibi sözcüklerle ifade edilen bütün savaş taktikleri karşı tarafı aldatmaya, hedef saptırmaya yönelik birer hiledir, birer aldatmacadır, birer fiili yalandır. Savaşta “arkadan vurmamak, mertçe savaşmak” gibi yaveler, sadece filimlerde yer bulan sözcüklerdir.

Nitekim, Peygamberimiz(a.s.m) de; “Harb hud'adır/savaş karşı tarafı yanıltma taktiğidir, diye buyurmuştur”(Buhari, Cihad,157; Müslim, Cihad, 18-19). En sahih hadis kaynaklarında Resulüllah'ın bu ifadesi ortada iken, mümin olan bir kimsenin -bunun hikmetini öğrenmek yerine-, yanlışlığını ortaya çıkarmaya çalışmak, dini açıdan çok ciddi risk taşımaktadır.

f. “Muhakkak ki doğruluk, insanı iyiliğe, güzelliğe yöneltir, iyilik ise, cennete iletir. Kişi doğru konuşa konuşa nihayet -Allah katında- sıddik/çok dürüst olarak yazılır. Şüphesiz yalan fücura, kötülüğe yönlendirir, fücur ise, ateşe/cehenneme iletir. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet -Allah katında- kezzap/çok yalancı olarak yazılır”(Müslim, Bir,103,104,105).

Şimdi insafla düşünelim, yalancılığı “kötülüğün anahtarı, cehennemin rehberi” olarak gösteren Hz. Peygamber(a.s.m) bu hükümden bazı istisnaları yapmışsa, bir mümine düşen onu saygıyla karşılamaktır. (Zaten mümin olmayan kimse ile bu konu en son konuşulması gereken bir detaydır).

g. Bu tür konularda aşağıdaki ayet-i celile bizim rehberimiz olmalıdır. Tavrımız, niyetimiz, üslubumuz, bu ilahi mesajın çerçevesinde şekillenmelidir.

“Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar”(Nisa, 4/65).

h. Tarih boyunca (bir emir değil, adece bir tolerans olan) bu ruhsat maalesef, çok su-i istimale uğradı. Nebevi ruhsatın olması gereken çerçevenin dışına çıkıldı. Heva ve hevesler karıştı. Ruhsat çizgisi amacının dışında kullanıldı. Adeta, verilen ruhsattan beklenen yarar, bu su-i istimaller sonucunda zarar hanesine yazılmaya başladı. Bu sebeple, bu gün artık bu ruhsattan yararlanma işini askıya almakta fayda vardır.

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.